HAYAT ŞARKISI

 

‘Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin. Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta. Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, öyleyse erken bırakmış ne çıkar ? Ne olacaksa olsun..!

Uzanıp Hamlet’i okumak istedim en baştan ya da oturup saatlerce bir şeyler yazmak.  Arka fonda daha önce dinlemediğim müzikler gönlüme akarken kendime kadim gerçeği tekrar ederek ‘ anlar, sadece anlar, bu güzel anın farkına var’ diyerek.

Onun yerine fellah köftesi yedik afiyetle, halbuki balık yemeyi planlamıştık,  akşam All About Eve filmini izleyecektim, notlarımda vardı, onun yerine de yerli bir dizi izlendi yaklaşık üç saat. Biraz sıkıcıydı evet, ama bazen sevdiklerimizi mutlu etmek için kendi mutluluğumuzu erteleriz, olağan bu.

Kendime kalan az zamanlarda düşünmekle geçti ; geçmiş, şu an ve gelecek. Artık babamın olmayışı, annemle teyzemin hayli yorgun, yaşlanmış halleri, annemin beni yere göğe koyamıyor oluşu, benim aslında vasat bir evlat olmam ama onun nazarında bu konuda pek başarılı oluşum gibi abartılı duygular, sohbetlerin git gide sığ hale gelişi, benim ailedekilerin ne yaptığını hiç merak etmeyişim, tüm bunların arasında yine babamın yokluğu, onun varlığında ne kadar çok yer kapladığı ve ne kadar çok şeyi ifade ettiği gerçeğinin en yalın haliyle karşıma dikilip ‘yapayalnız yalnızlığı gördün mü şimdi’ deyişi. Bazı insanlar vardır, çok özel insanlar. Gelişleri, kalışları ve gidişleri muhakkak fark yaratır ve bir nedenle çekip gittiklerinde, bıraktıkları kocaman yokluklarının dahi sesleri, kelimeleri vardır. İşte ben de bir yıldır geçirdiğim, babamın artık olmadığı zaman diliminde bu yokluğun seslerini, kelimelerini farklı biçimlerde duyuyorum. Ailenin geri kalanlarının cümlesinden dinlediğim ve dinleyebileceğim kelimelerin toplamından babamın bir cümlesi dahi bana gelmiyor. Hal böyle olunca sessizliğin seslerini dinliyorum. Artık bana pek çok şey ifade eden sessizliği. 

Geçtiğimiz sabah kitaplıktaki babamın hediye ettiği müzik kutusunun sesiyle uyandım, trajik bir andı. Evde yalnızdım, eskiden olsa böyle bir şeyden baya korkardım, evdeki çıt sesine bile dikkat kesilirdim. Artık korkmuyorum, korkmadığım yetmezmiş gibi o müzik kutusunun metafizik nedenlerle değil tamamen eski oluşu ve dişlilerindeki sıkıntıdan çaldığını düşünüyorum, keşke metafiziksel bir nedenle çalsaydı, o kutunun çalmasını babamın aziz ruhu istemiş olsaydı, kalkıp baktığımda onu anacağımı bilerek. Ama o bunu yapacak biri değildi en başta, bu imkansız bir şey. Kalkıp açıp kapattım ve yerine koydum. Onun en sevdiği kitapları yanıma almıştım, baktım bir süre, daha okumadıklarım var aralarında, ‘bunları okumam lazım bir ara’ diyerek tekrar uyudum.

Bu bir acı güzellemesi değil, çünkü ben acıyı sarmaladım, çünkü çocuk gibi istemenin istenileni getirmeyeceğini öğrendim artık, çünkü bunu artık yaşamak istemiyorum, çünkü 2 Ocak 2021 tarihinde sığındığım tek kale yıkıldı, bundan sonra çocuk olmak imtiyazımı kaybettim, bana bu duyguyu verecek kimsem kalmadı. Acı güzellemeleri yerine gerçeğe güzellemeler olur belki, ağıt yakmaya niyetim yok. Ömrümce taşıyacağım bir yara izini kapatmaya, yokmuş gibi göstermeye de, insanların önünde hıçkırarak ağlamaya da yanaşmayacağım. Ben babamın kızıyım, bu hep böyleydi, o ne yapmıştı babası gidince? Dimdik durdu kaderin önünde, işte benim de niyetim tam olarak bu.

Şimdi yarım kalmış bir şarkıyı tamamlayacağım, yarım kalan şarkı değil, yaşamın ta kendisi. Şarkı bir metafor ; elimde belli notaları olan dinlediğimde müthiş bir mutluluk duyacağım bir yarım şarkı var, bu benim ömür şarkım. Dante’nin İlahi Komedyasında çıktığı gezintide otuz beş yaşında oluşu, bizim Cahit Sıtkı’nın da bu hikayeden öykünüp ‘yaş otuz beş yolun yarısı eder’ deyişi içimde bir kıpırtı uyandırdı, ben de otuz beşimdeyim artık. Yarım şarkıdan kastım genel olarak söylenegelen yarılanan ömürdür. Ve bu yaşta Dante’nin yaptığı gibi aydınlanacak farkındalıklar olur, olmalıdır..

Yarım kalan şarkı gibi duran ömrümün kalan yarısını duymalıyım, notalar bir araya gelmeye başlamalı ki bu güzel şarkı dinleniyor olsun, dinleyebilirsem bahtiyar öleceğim.

Yarım bıraktığım ne varsa gözümün önüne dikildi sanki, bir hikaye var elimde güzeldi o da diğerleri gibi, ee tamamla onu artık..

Bir dost var görmeyeli bir yıl oluyor, eskilerden ve çok kıymetli, o sana kaç kez geldi, sen gitmedin, git ona artık.

Bir temennin var, sana yardımcı olacak insanlar var, önünde duran bir engel yok,  yürü o yolu en başından artık.

Bak hayat çok güzel, hayat çok zalim, hayat çok öğretici, hayat çok değişken, en önemlisi de hayat çok kısa şimdi, yolun yarısını yürüdün çünkü. Bir de herkes ölecek yaşta, değil mi ? O zaman ne duruyorsun, sor kendine ne yapmak istediğini bir kez daha.

Böyle aslanlar gibi yazınca pek cesur, pek matah bir güç var gibi oluyor, aslında değil. Aslında tüm nedenlerim biraz çekingenlik, biraz utanç, biraz korku, biraz da tabiatım gereği bildiklerimin bileceklerime, öğreneceklerime kıyasla bana hep az geliyor oluşundandı, biraz geride durma nedenim buydu.

Ama azalan zamanımı fark ediyorum şimdi, yarı yarıya bir süre demek iyi bir kazanım ve aynı zamanda iyi bir kayıp demek.

Ne yapmak istiyorsan yap da hadi , gün olur belki bir cümle yazacak heves ya da takat bulamazsın.

Gün olur belki bu dünyaya söyleyecek bir kelime bile gereksiz gelir, susarsın.

Hala aynı azim, aynı istek, aynı heves damarlarında dolanıp seni rahatsız ediyorken ‘bu uğurda hiçbir şey yapmadığın’ için, şimdi tam da bu nedenle kalan şarkını dinleyebilmek için harekete geçmenin tam zamanıdır.

‘Hayat şarkın yarım kalmış olmasın ; yaşamda hep başkaları için ve ‘el alem ne der’ diye yaşamış, başkalarının beklentilerini yerine getirmeye çabalamış insanlar yaşlandıkça mendeburlaşır, tatsızlaşırlar. Sen onlardan olma sakın’ diyor içimdeki sesim. 

Beni hiç kandırmamış, yalan yanlış konuşmamış sesim..

Yorumlar

Popüler Yayınlar