USTALARA SAYGI KUŞAĞI


Atıf Yılmaz. Gece saatin üçü , elimde 'Söylemek Güzeldir' kitabı ustanın. Söylemek de güzel elbet, ama ustanın kaleminden bir şeyler öğrenmek daha da güzel bana sorsalar. Çalışmadığım dönemler bir bunalım süreci geçiririm ; kaybettiğim zamanları boş olan zamanımla telafi etme çabası. Vakit bulup okuyamadığım kitap, izleyemediğim film, karalayamadığım notlar, kuramadığım hayaller gelir karşıma dikilir ; hadi ..! ölümün elinden bir şeyler kurtar..! ne olursa , fark etmez. Söz uçar, yazı kalır..! yaz ..! Gözlerin müsaade ederken hala oku..! Hatırlayabilirken , hafızan yerindeyken , elindekilerin kıymetini bil, şimdi yeni şeyler katmanın tam zamanı.

Kitap gözlerimi yorunca bırakıp , filmlerine göz atıyorum tekrar . Hemen hepsini izlemiş olmalıyım ama 80'lerde çekmiş olduğu filmler neden bilmem etkiliyor beni. Türk sinemasında fantastik türünü başarılı icra eden tek yönetmen zannımca. Kara mizahı derinlemesine işleyebilen , gişe filmi niteliğine 'sanatsal ' farkı yansıtabilen. Atıf Yılmaz filmleri öncelikle 'para' kazanmak için çektiğini saklamayan bir yönetmendi. Ama 'kazanç' kaygısıyla film çekmesine rağmen , senaryosu , tekniği ve içeriğiyle hiçbir zaman izleyicinin zekasına hakaret etmemiş, küçümsememiş, daima sanat ve kazanç ikileminde orta yolu bulmaya çalışmış bir emekçiydi. Ve başardı da. Geriye dönüp bıraktığı eserlere bakınca bunu anlayabiliyorsunuz.

Asiye Nasıl Kurtulur , Ah Belinda , Adı Vasfiye ve Arkadaşım Şeytan bu dört filmini daima farklı bir ilgiyle izledim. Ah Belinda ve Adı Vasfiye psikolojik yanıyla da ayrıca dikkat çeker. Asiye Nasıl Kurtulur ve  Arkadaşım Şeytan dönemine göre hem başarılı birer müzikaldir , hem sistem eleştirisi, hem fantastik türe göz kırpabilir , hem kara mizaha , hem drama.




Asiye Nasıl Kurtulur sahi ? Filmde eleştirilen aslen 'kadın ' figürümüzdür. Toplum baskımız, kadını metalaştırmamız, üstünden pirim yapmamız, kadına bedenini saklama ya da afişe etme dışında yaşam alanı tanımamamız. Kadın bu iki karara tabiidir ; ya kendini saklayacaktır,koruyacaktır ve 'erkek ' ona ne sunarsa razı olacaktır. Ya da kendini erkeklerin kullanımına sunacak ve afişe olacaktır. Böylece toplum rahatlayacak ve ona biçilen statüyü kucaklayacaktır. Asiye seçimini bilinçsiz ve istemeden yapar, annesinin kötü kaderi onun da yakasını bırakmaz ve o da kendini topluma daha doğrusu erkeklere sunmaya mecbur olur . Film müzikal dokusuyla güzel ayrıntılar da sunar ;

- Kolay değil her gelene yar olmak, vazgeçmek sevgiden aşktan mal olmak, belki mümkün şu dünyadan toz olmak, ama elde değil bayan yok olmak..

Asiye'nin dipten zirveye geldiğini ,fuhuş, eğlence, uyuşturucu alanlarından kazandığı para ile saygı değer bir iş kadını olduğunu ve 'fuhuşla mücadele' derneği başkanına yüklü bir bağış yapmasıyla son bulur film. Oldukça ironiktir.




Adı Vasfiye gerçekle- hayal arası bir karakterdir. Vasfiye'de toplumun 'kadın' zulmünden nasibini alır, eşi , ailesi ve çevresi onu bir türlü rahat bırakmaz. bir gazetecinin sokakta gördüğü bir resimdir Vasfiye. hikayesini yaşamına girmiş üç ayrı erkek , üç ayrı şekilde anlatır. Gazeteci şaşkındır, biraz da bu gizemli kadına aşıktır. Sahne aldığı pavyona gider, Vasfiye oradadır, onunla konuşmak , onu oradan çıkarmak ister ama çıkan arbede de bıçaklanır. Dışarı çıktığında bıçaklanan yeri sapasağlamdır, yerinde kan yerine gül vardır.




Ah Belinda herkesin korkulu rüyası olmuş bir fikir üzerinden gider ; bir sabah uyandığınızda kendi yaşamınıza değil de başka birinin yaşamına uyansanız ne yapardınız ? Tiyatrocu Serap , uzun ve zorlu bir reklam çekimi sonrası uyuyup uyandığında iki çocuk annesi bankacı Naciye'dir. Eşi, çocukları ve kooperatif borcunu ödediği evinde dingin bir hayatı vardır. Israrla Naciye değil, Serap olduğunu söylese ve ispat etmeye çalışsa da sonunda çabalarının sonuçsuz kalmasından yorulur ve kabul eder ;

- Evet ben Naciye'yim, evet o benim..! der.

Birden kendini sette bulur , oynadığı karakterdir Naciye. Uyanmıştır. Ama bu korkunç bir tecrübe olmuştur ona.




Ve 'Arkadaşım Şeytan'.. Bu tür de bir film daha çekilemedi sanırım. Artık çekilebileceğini de sanmıyorum.

Ali Poyrazoğlu  nam- ı diğer şeytan olarak karşımıza çıkar ve iflah olmaz , sanatçı , hayalperest Fatih ile yolları kesişir, daha doğrusu şeytanı davet eden , çağıran Fatih'in umutsuzluğudur. Şeytan ruhunu alması karşılığında Fatih'i dünyaca ünlü bir müzisyen yapacak, hayaliyle yaşadığı vitrin mankeni can bulup onun olacaktır. Hemen kabul eder ; manken vitrinden çıkıp yanına gelir. Manken de Yaprak Özdemiroğlu'nun bence en güzel halidir ve bu detayla bile film gerçeküstü olmaya adaydır.

 Yalnız hesaba katmadıkları bir şey vardır ; şeytan uzunca bir zamandır insanoğlunu sınamamıştır, geçen zaman içinde ise insan oğlu şeytandan daha kurnaz ve kötü hale gelmiştir. Hiçbir şey planladıkları gibi gitmeyecek, vaadettiği hiçbir şeyi gerçekleştiremeyecektir şeytan. Üzülecek ve soğuyacaktır dünyadan. Ve boyun eğecektir , Tanrı tarafından affedilecek , kendisine bir kanat verilecek , uçacaktır gökyüzüne.

İnanca , dengelere değinilmesi şöyle dursun, kadınlar yine bariz öne çıkar bu filmde de . Manken kız canlanıp gelir gelmesine ama bir türlü  Fatih'in hayalindeki kadın olmayı başaramaz. Ya çok şehvet düşkünü bir kadındır ve veto yer 'başka bir şey düşünmez misin sen' diye. Ya ev işleri yemek anaçlık ekseninde ilerler ki bu da bunaltıcıdır erkeği. Sonra kendine güvenen, masküler , feminist bir karaktere bürünür bu da erkeği etkileyecek son şeylerden biridir ..! Fatih şeytan'a isyan eder 'şunun da bir ayarını tutturamadınız..' Şeytanın cevabı basit ve manidardır ;

- Sen nasıl bir kadın istediğini biliyor musun !!?

Yaşadığı dönem yoksunlukları ve o dönemin ticari kaygılarına rağmen Atıf Yılmaz sinemamızın yüz akı niteliğinde filmlere imza atmış , istisnai bir örnektir. Hikayeler bizdendir ; izlediğimiz hiçbir karakter yabancı değildir , anlatımıyla en marjinal, en akla mantığa uzak karakterleri bile hisseder ve anlamaya başlarız. Bu az rastlanır bir özelliktir, aynı duygu dünya sinemasında Pedro Almadovar karakterlerinde yaşanabilir ; ama bizde toplumumuzun alışkanlık ve yapısına rağmen bu karakterleri kılıfına uydurup aktarabilmesi yönetmenin olağanüstü algısı ve başarısıdır.


Bazen kimlik bunalımına girip, kültür karmaşasına maruz kalırız, kimseye söylemesek de içten içe bunu yaşarız. Daha dingin bir toplumda yaşamayı düşlediğimiz, belki Avrupa! ya özendiğimiz olmuştur ; o sonsuz insan hakları martavalları ve güzel yolları var onların, doğrudur. Ben ne zaman bunu düşünsem 'kendi' halkımız, sanatçılarımız , olumsuzluklara rağmen başarılarımız aklıma gelir ve ne zaman başka ülkelere özenecek olsam onlar beni yolumdan çevirir. Cennet Batı'da diyen Costa Gavras 'a inat Cennetin Krallığı doğuda diyebilirim rahatlıkla. Ve bu krallığın güzel insanları da iyi ki buradalar. Bu topraklardan geçerken iyi ki bizlere güzel hikayeler anlattılar..

Yorumlar

Popüler Yayınlar