BİR YIL ÖNCE..


Şimdi tüller , dumanlar , sisler ardından çocukluğum el salladı bana .Az bir zaman sonra bir yığın enkaza dönecek bir alandan. Çocukluğum, anılarım, geçmişim bir enkaz olacak ve bir daha asla eskisi gibi olmayacağını, eskinin tekrar yaşanamadığını, kayıpların açık bir yara halinde hep kalbinde bir yerlerde kaldığını , asla iyileşemediğimi, asla unutamadığımı anladım bir kez daha.

Evimiz, doğduğum , büyüdüğüm, hayallerimi bahçesine gömüp bir gün terk ettiğim evim. Bir zamanlar dünyanın o evin sınırlarında olduğunu sandığım ; anlamaya başlar başlamaz bilmediğim dünyaya açılmak , çıkıp gitmek için yanıp tutuştuğum evim. Anılar insan hayatını mahveden detaylarmış. Mutlu ve mutsuz anlar kendini anımsatıp yaşadığımızın kanıtları olarak soyut halleriyle nasıl bunca canlı olabilir ? Elimi uzatsam dokunacak gibiyim bahçede asma çardak altında oturduğumuz o sofraya.Yıldızların o kadar güzel göründüğü başka bir yer hatırlamıyorum. Orada çiçek, sebze fidanları, olmaya yüz tutmuş acı biberlerin kokuları birbirine karışır, beni bahar - yaz kokularıyla birlikte mest edermiş meğer, çok sonra anladım.
Evimiz tarihe tanıklık etmiş bir alanda bulunur ; 1900'lerde askeri karargah alanı olduğu söylenir, sonrasında o dönemler evimizin bulunduğu yere yakın Beydere çiftliği (meşhur ) kapitülasyon neticesi Fransız sömürgesi haline getirilir. (1. dünya savaşı öncesi) Fransız yetkili işletme neticesiyle yerleşkeye taşınırken  yanında bolca yahudiyi de getirir. Acaba nedendir ?

Gelen yahudiler farklı yerlerde evler kurarlar ,yerleşirler. Bir tanesi de bizim evimizdir. 1. dünya savaşı patlayıp bizim topraklara yayılana dek orada oturmayı sürdürürler, sonrası malum. Bunlar olurken Denizli'nin Tavas ilçesinde bir öksüz Mehmet vardır. Amcası yanında çalışan 13 - 14 yaşlarında bir çocuk. Bir gün tarlada eşek - sabanla toprağı sürerken sabanı kırar, amcasının hışmından korkar ve bağlarının zayıf olduğu bu yerden kaçar. Manisa'ya gelir, Beydere'de ya da bulduğu başka yerlerde toprak işçiliği yapar, çalışır , didinir, büyür , genç bir erkek olduğunda evlenir. Çocukları olur. Derken savaş patlak verir, askere alınır. Savaşır, hem de ön saflarda . Bir oğlunu şehit verir, 10 yaşlarında. Ölen oğlunu savaş alanında bir kuytuda elleriyle gömer. Bu onun hayatta en büyük ızdırabı olacak, yıllar sonra yaşlılığında onu ağlatan yegane acısı olarak kalacaktır; gördüğü bunca acı, keder, açlık ve kayba rağmen.

Savaş bitecek, insanlar telef olacak, yokluk, hastalık, bitmişlik elbette bizim topraklarımıza da kök salacaktır. Kapitülasyondan ümidi kesen Fransız - yahudi lobisi yavaştan ya da hızla toprakları , evleri bırakıp gidecektir. Öksüz Mehmet, yaşadığı onca yıkımdan daha da inancına bağlı biri olarak çıkacak , savaştan sonraki yaşamında tek gayesi Allah'a ibadet edeceği bir yaşam kurmak olacaktır. Böylelikle evimizde oturan yahudinin evi satmasıyla hemen harekete geçer ; çünkü burası satılık diğer evler arasında Camii karşısı olan tek evdir.

Başka hiçbir detayla ilgilenmez, evi alır. Üç oğlundan ikisi kalmıştır , eşi ölmüştür . Tekrar evlenir, oğulları büyür, onları evlendirir. Evi ikiye bölüp iki oğluna pay eder ; bize çift cephe tam köşe mevkii ve caminin karşısında mükemmel bir manzara sunan pay düşer. Dedemin tek oğlu babamdır, ona şehit olan amcasının adı verilir, zaman gelir -geçer, önceki tüm hikayeler toprağa gömülür, resim olup duvara asılır, saygıda kusur edilmez. Babam evin sahibi olur, bizlere ailemizin hikayelerini anlatmakta kusur etmez. Evimizin özel tarafı çokça hikaye ve insana tanıklık etse de  bunca yıl içinde türlü değişimler ve yenilikler görse de asla tam manasıyla yıkılmaz ve formunu yitirmez. Taa ki şimdiye dek.
Birkaç gün içinde bu tarih içindeki tüm hatıralar, yaşanmışlıklar, aidiyet duyguları, o aşinalık hissi , her şey hepsi bir kepçe darbesiyle yok olup gidecek. Buna 'zamanın eli deydi' diyebiliriz. Zaman insanlara , nesnelere, her neye dokunursa dokunsun aşındırmadan, değiştirmeden, zarar vermeden gitmez. Bizim yaşadığımız şey de tam olarak bu sanırım.

İçimde tuhaf hisler - ki her zaman tuhaftır bu hisler fakat bu kez durum başka- biraz da acı duyuyorum sanırım. Uzakta olsam gittiğim de o bildiğim, her köşesini ezberlediğim ve anılar biriktirdiğim o yerin birkaç gün sonra yok oluyor olması oldukça dokunuyor bana . Yerine güzel daireler olacak. Güzel olur kuşkusuz ; konforlu, kaloriferli, doğalgaz uyumlu, Fransız!! pencere stili ile dev camları, bizim cumba kültürümüzü bile çalıp, Fransız stili bilmem ne yaparak daha lüks hale getirilecektir. Amerikan ! mutfağı olacaktır büyük ihtimalle, banyosu ve tualeti başka türlü olacaktır. Ha birde güzelim bahçelerde bize 'gül bahçesi vaadedemeyeceğinden'  genişçe bir balkonu da olacaktır ; ne vakit anılarımız bizi sarar da nefesimizi keserse çıkıp hava almak için gerekecektir.

Üzgünüm, kırgınım, kızgınım biraz. Ama geçecektir eminim. Seneye 'yeni' evimizde 'yeni hikayeler biriktireceğiz muhtemelen. yeni sevinçlerimiz ve acılarımız oluşacak,mutlaka oranın da yeri bizde ayrı olacak. Ama ben 'gerçek evimi ' hiçbir zaman unutmayacağım. Ölümden sonraki hayatta bir yerde kalmak , bir zaman ve mekan seçmek kabil olsaydı eğer ben çocukluğumla evimi seçerdim kuşkusuz. Bu kez daha dingin , oradan başka bir hayalin varlığından huzurum kaçmayarak daha sıkı severdim yaşamımı.

Hoşçakal çocukluğum, anılarım, herşeyim..

Yorumlar

Popüler Yayınlar