KAHRAMANLAR ÖLÜ DOĞAR
‘Olur bazen öyle , hayatın hep aynı seyrinde gideceğinden
ahmakça korkuya kapılır insan. Delirme be oğlum, yaşam değişir, korkma,sıkılma.
Hem anne – babaya karşı gelinmez, sayılıp sövülmez. Sakın ola bir daha yapma’
Babam ve yeğeni arasında geçen son konuşma bu. Dün rüyamda
gördüm Aslan dayımı. Bu konuşmayı yaptıkları vakit akşam geç saatler babamın
uyumadığını bildiğinden gelmiş, ailesiyle olan kavgasını, üzüntüsünü ve sinirle
söylediklerini bir hışımla babama anlatmıştı. Ben babamın dizinde dinledim tüm
konuşmalarını . Babam bir Ghandi edasıyla eylemsizliğin de bir tavır olduğunu
anlattı ona, çok gençti , çok çoşkuluydu ve kızgındı ailesine. Bu konuşmadan
iki gün sonra yine bir hışımla kavga edip evdekilerle evi ayıracağını söyledi,
o sinirle motoruna atlayıp merkeze beyaz eşya almaya gidecekti, gidemedi.
Kazası çok basit olmuştu anlatılanlara göre; birden bire kamyonun altına
girmiş. Çok garip bir açıklama.
Babamın en sevdiğiydi bir çok yeğeni arasında. Zeki, yakışıklı, gözü
pek . Cesareti ve güzelliğinin eseri
Aslan ismi. Asıl adı Hasan Hüseyin. Ama
onca insan ‘Aslan gibi’ demekten sıkılmış ve Aslan der olmuş bir yerden sonra.
Adı öyle kaldı, mezar taşına bile öyle yazıldı.
Kazası öğrenilince ailenin en büyük erkeği babam gidip
cenazeyi alırken naaşın başucunda bulunmak zorunda kaldı. Zavallı babam kan
görmeye bile dayanamayan tabiatı ile en sevdiği insanlardan birinin kan
damlayan tabutunun başında bekledi ta ki defnedilene kadar. Cenazeden sonra annem bizi bir süre evden
uzaklaştırmış, babamın o dönemine tanık olmamızı istememişti , babam yıkılmıştı
çünkü.. Aslan dayım öldüğü gün yola çıkmadan yine danışıp fikir almak üzere
babamı aramıştı. Bir Cuma günüydü ve Cuma Namazından çıkar çıkmaz bize
gelmişti. Babam arkadaşlarıyla Foça’ya gidiyordu o sıra , yoktu.’Peki , akşam
dayıma geleceğim’ olmuştu bize son söylediği. Babam yolda giderken haberi
benzinliğe girmesi sayesinde almıştı, herkesin birbirini bildiği küçük yerler
böyledir, biri olan iyi ya da kötü bir şeyi söyleyiverir birden. Ama pompacı
adam haberi söylediği kişinin dayısı olduğunu bilmiyordu, bilse öyle söylemezdi
herhalde;
- Abi nereye gidiyorsunuz ?
- Foça’ya .
- Dikkat edin az önce bir kaza olmuş yol felaket
şimdi.
- Hayırdır, ölü var mı ?
- Var , adam kamyon altında kalmış , beyni
dağılmış diyorlar.
- Hay Allah’ım..!
- Buralı bir de, Köksalların oğlu Aslan.
- …. Hadi ulan ordan, Aslan’ın ne işi var yolda,
bağa gitti, kim söyledi bunu ?
- Abi öyle dediler, belki bir yanlışlık vardır.
- Var evet, olamaz ..!
Yanlışlık yoktu. Ölen
kişi Aslan dayımdı.
Eve döndüğümde babam başka bir insandı. Yatak odasından pek
çıkmıyor, annem yanına zaman zaman gidiyor, bana ‘yanına gitme ‘ diye sert
tembihlerde bulunuyordu. Bir süre sonra hasta oldu , üzüntüden hasta olunduğunu ilk kez o zaman görmüştüm. Bu
mümkünmüş, hayat dolu bir insan olan babam bir haftada yatağa düştü. Aslan’ın
annesi babamın ablası Fatma halam üzüntüsünü yüreğine basıp defalarca babamı
görmeye geldi, oğlunun ölümünden yedi ay sonra da kalbi bastığı kederlere isyan
edip durdu. İkinci yıkımı da böylece yaşadı babam. Yarı annesi olan ablasını
kaybetti.
Zamanın elleri vardır ve tılsımlıdır, gün be gün alışıp
kederini yendi, normale dönmüş gibi yaptı . Bizlerde buna inandık. Ama ne zaman
süregelen bir durumdan şikayet edecek olsak kükrerdi sinirle ‘kıymet bilin
biraz, yaşam hep aynı sürüp gitmez..!’ Aman ne laf derdim içimden ergenlik
dönemlerimde, babamın çok bilmiş bir filozof edasıyla söylediği sözlere
kızarak.’ Hani yaşıyoruz ve değişen bir şey yok işte’ diye diye değişimin
sihirli anına geçmek isterdim sürekli. Hep bir şeyler isterdim ve sabretmekten
nefret ederdim.
Bir gün fikirlerimin değişeceğini ve babamı, yaşamı,
değişimin kendisini anlayacağımı bilemezdim. Şimdi biliyorum ; yaşam çok
acımasızca değişiyor ve biz olduğumuz insanlar olarak kalamıyoruz. En
sevdiklerimiz gidiyor, hayallerimiz kırılıp bizi incitiyor, yalnızlığı,
çaresizliği ve korkuyu öğreniyoruz. Toz pembe gözlüklerimizin camı ansızın
kırılıyor ve ardındaki gri – siyah yaşam bizi gerçeğe çağırıyor. ‘Gerçeklerin
tadına baktın mı ? ‘ diyen arkadaşıma ‘Evet’ diyorum yıllar sonra. Bizler bir
zamanlar her şeyin mümkün olduğuna inanan, yaşam enerjisi sonsuz, yaşamdan
istediklerimizi almak konusunda kararlı ve ısrarlıydık. ‘Evet’ dedim. ‘Ben bu
yüzden acıdan nefret ettim, ağzımda kalan tat gerçeğin kekremsi acısıydı çünkü,
gitmek bilmedi..’
Dayımı dün rüyamda gördüm; bahçemizde çekilmiş bir resmi var
bizde, oradaki hali gibiydi. Oturmuş en güzel, en sakin haliyle ‘küçük hanım
hadi bize bir kahve yap ‘dedi yine. Yaptım. Ben onca büyümüş, değişmiş halimle
onu şaşırtmadım. Uyanınca anladım ki gittiği yerden bizleri görüyor. Aklımda
kaldığı halinin en güzel çağı olması bir acı mı bir lütuf mu şu an bilemedim.
Fazla mükemmel insanların erken gitmesine bir örnek oluşu gelip oturdu
yüreğime. Şimdiki halimle her şeyi ama her şeyi onu ve onu kaybettikten sonraki
süreci iyice anlamanın hüznüyle oturdum düşündüm sabah uyanınca.
Aslan dayım..
Aslan gibi değil, Aslan’nın ta kendisi dayım benim..
Yorumlar
Yorum Gönder