MUHSİN BEY
Renksiz beton bir avluda görünür Muhsin Bey hicazkar müziğinden ayılınca. Madam ile 'hayat pahalılığından' yakınır, artık isyan eden , eski moda arabasına biner ve bürosunun yolunu tutar. Ne yazık ki bürosu kirası altı aydır ödenmediği için kapatılmıştır, işe yaramaz asistanı Osman ile müzisyenler kahvesinin yolunu tutar mecburen.
Kahvehane hemen her şehirde karşılaşabileceğimiz viran, klasik çay ocağıdır ; genellikle işsiz takımının ya da işleri tıkırında boş adamların takıldığı ucuz bir mekan. İçerisi tıklım tıklım.. Sigara dumanının, yorgunluğun, keşmekeşliğin ve ifadelerdeki hüznün anlatımı çok az rastlanır bir incelikle aktarılır. Muhsin Bey bu fakirhanede işlerini toparlamaya çalışan bir eski organizasyoncu, modern deyişiyle bir menejer. Eski moda kelimesi hemen her özelliğinde mevcut ;şarkıcılarında, tarzında, arabasında, Beyoğlu'nun kendine has eski sokaklarındaki oturduğu evde, evdeki eşyalarda, plaklarında, en mahrem hislerini anlattığı çiçeklerinde, centilmenliğinde, asilliğinde yani sözün kısası her detayında eski moda olması onu bizlere bir adım yaklaştırır çünkü çürümeye mahkum yeni dünya düzeninde artık pek rastlanılmayan bir adamdır Muhsin Kanadıkırık. Sağlam da olsa eskimeye yüz tutmuş her şey gibi artık geri plandadır ve bu durumdan şikayetçi değildir. Israrcıdır, haklılığını bilir, yaşamını kendi lehine olacağından emin olduğu halde değiştirmemekte, çizgisini bozmamaktadır. Bu eksende kahvehaneye kadar düşmüş bir başarısız organizatör olarak ilk gününde Urfa'dan gelen Ali Nazik ile tanışır. Ali Nazik Muhsin Bey'in kendisini meşhur edeceğinden emin, sesi yanık, hikayesi kırık dökük bir genç adamdır. Başta itiraz etse de, Ali Nazik' i kovup, bu işin olmayacağını söylese de birden kendini onun amacının içinde bulur ; Ali Nazik meşhur bir şarkıcı olacaktır ve bu uğurda Muhsin Bey varını yoğunu ortaya koyacaktır.
İki karakter siyah ile beyaz kadar birbirinden zıt ve uyumsuzdur .Ali Nazik toplumun yoz tarafını temsil eder ; emek sarf etmeden yükselmeyi, çok para kazanmayı ve meşhur olmayı hedeflemektedir, tıpkı pek çoğumuzun hak etmeden statü edinme hayali gibi . O kalıbı doldurmak kimsenin umurunda değildir, yeter ki elimize geçirelim. İşte Ali Nazik de bu hevesten payını fazlasıyla almış bir yeni yetme cahildir. Muhsin Bey artık yok olmuş , azınlık bir kısmı temsil eder ; yaşamda adımlar sırasıyla atılmalı, önce hak edilmeli, önce uğruna emek verilmelidir ona göre. Değerlere sahip çıkılmalı , saçma sapan boş işlerde ayaklar altında çiğnenmemelidir. Bu fikri film içinde Ali Nazik 'e aşılamaya ve onu sesinin , yöresinin özelliklerine uygun bir şarkıcı yapma gayretine şahit oluruz. Fakat Ali Nazik kısa yoldan Arabesk okumak ve zirveyi oynamak ister. Her şarkıcının nota ve solfej bilmesi gerektiğini söyleyen Muhsin Bey'e örneği hazırdır ; İbrahim Tatlıses'de nota bilmez..
Bir çok sahnesi özel fakat şu ana kadar gördüğüm en iç parçalayan sahneye sahip bir Türk filmidir ; Muhsin Bey'in organize ettiği düzmece ses yarışmasına başvuru için gelen, üstü başı dökülen gariban bir adamın heyecandan ya da soğuktan elleri titreyerek başvuru parasını uzatışı, bu esnada kameranın adama baştan aşağı dönüşü ve bu dönüşün Muhsin Bey'in bakışları olduğunu gördüğümüz an.
Birde bütün durumu özetleyen ve kırılma noktasını çok güzel betimleyen çatı sahnesi. Ali Nazik ses yarışması için topladıkları parayı kutusu ile alır çatıya çıkar.Maksadı intihar etmek ve o ölürken paraların üzerine saçılması gibi trajik bir görüntüye sebep olmaktır. Ama can tatlıdır. Vazgeçtiği sırada çatıda dengede durabileceği bir noktadadır ve yardım istediği Muhsin Bey'in de , kendisinin de yükseklik korkusu vardır. Önce bir güzel azarlar Ali Nazik'i, ikisinin de gözleri kapalıdır yüksekliği görmemek için,' sesime gel ' der Ali Nazik , bir sese kulak vererek bir hayatı kurtarır Muhsin Bey. İkisi de birbirine sarılmış dans eder gibi bir - iki , bir - iki adımlarını sayarak çekilirler. Bütün o yüce değerleri temsil eden Muhsin Bey 'şimdi ben geri gidiyorum, sen ileri adım atıyorsun' diyerek kurtarır Ali Nazik'i o yükseklikten. İşte tam orada Ali Nazik'in, arabeskin, göçün getirdiklerinin yükselişi başlar bir ülkenin semalarında. Muhsin Bey'in, onun taşıdığı meziyetlerin, dürüstlük, erdem gibi değerlerin de düşüşü başlar. Kurt olmanın, çakal olmanın erdem sayılmaya başlayacağının habercisidir bu film. Ve kendini haklı çıkarmıştır.
Başkaları için bir şeyler yapmaya çalışırken aslında kendimiz için mi yaparız yoksa kendimiz için bir şeylere çabalarken aslında başkaları için mi yapmış oluruz ? Hayata dik duruşunu sergilemeye çalışanlarla , hayatın verdiği şekli alarak ayakta kalmaya çalışan insanların mücadelesinde hangisi haklı ve onurluca olur ? Doğru olanı yapan kimdir ? Belki de bu sorulara hiç girmemek gerekir, hayat yaşadıkça herkese tutarlı ve haklı bir noktası olduğunu öyle ya da böyle öğretir. Ve bu süreçte bir nebze şanslıysak umarım kaybederken kazanan olarak bitiririz yarışı. Tıpkı Muhsin Bey gibi.
Bu çarpıcı olduğu kadar naif filmi anlatan yazıyı yine en naif sahnelerden biri ile bitirmeli ;
- Efendim , ne dediniz ?
- Peki, baş üstüne, bir daha müziğinize zamanında başlarım.
- Ya siz?
- Siz nasılsınız Sevda Hanım?
- Bunlar duymasın ama Safiye Ayla'yı sizin için çaldığımı bilin.
- Size özel bir ilgi duyduğumu bilmenizi isterim...
Yorumlar
Yorum Gönder