KIRMIZI FENER

Başlığı açıklayarak başlayalım , metafor yerine ulaşsın.. 

'Gemilerin sol yanında bulunan ışığa fener denir ve kırmızı fener manevrası kısıtlı gemi ya da tekneyi temsil eder, 'uzağından geç ' anlamına gelir.  Deniz trafiği de aklımızdaki düşünceler gibi akar. Deniz kazalarında çoğunlukla gemiler sol yandan hasar alır, tıpkı insanlar gibi. İnsanlarda hep sol taraftan kırılır. Ve gemilerin yakın geçişlerinde özellikle sisli havalarda birbirlerini görmeleri için sol taraflarında kırmızı fener ya da lamba yanar. Bazen bu ışık farkedilmez, gözler körleşir. '

Ben ne zaman yaralansam, bir kenara çekilip kendi kanını yalayıp iyileştiren bir hayvan gibi olurum, kimse tesir etmez bana. Acı içimde büyüdükçe büyür, korkarım, üzülürüm, endişe duyarım ve yalnız kalırım mutlaka, böyle zamanlarda bana kimsenin iyi geldiği vuku olmamıştır. Böylece içimde bir şeyler ölür  ve  böylece yeniden can bulmak için isteğim olur.

Anlamak için çaba göstermekten vazgeçerim , içimdeki ateş söner, ciğerlerime dolan acı beni yakmaktan vazgeçer, üşütür olur. Aklıma gelebilecek hiçbir sebep teselli etmez, canımın acısı her şeyden üstündür. Yaşam yavaşlar, kalp atışım hızını alamaz, ağzımda kanımın acı tortusu ile beklerim ; yaramın açıklığı derin mi , geçeceği süre belli mi , beni daha ne kadar acıtır, ne zaman dünya normal seyrine döner?

Bu süreyi belirleyince iyileşme süreci başlar, kanama durur, yara izi hücreler sözleşmiş gibi kapanmaya başlar, dünyanın hızı tekrar ivme alır, kalbin atışı yavaşlar.  

Normalleşti dünya, sabah ışığını tenimde hissederek soğuğu unutup yürüdüm her gün. Her güne bir anlam gelip oturdu sessizce ; patatesli yumurtanın tadının ne kadar güzel olduğunu fark ettim yeniden , kışın da bıkmadan yediğim çikolatalı dondurmayı sevdiğimi hatırladım. İzlediğim ve okuduğum hikayeler yeniden zihnimi meşgul etmeyi başardı. Annemle babamın merakı rahatsız etmedi ve her gün konuşmaya başladık tekrar. Sevgisizlikten taşa dönüşen kalbim biraz biraz ılımaya başladı. Tüm dünya, melekler, şeytanlar, insanlar, denizler deryalar yine tüm azameti ve rutinliği ile çevremdeki yerini aldı ; bir süre tüm bunlar yoktu ve sanki daha önce hiç olmamıştı, ben yalnız kalmıştım hayatta ve acımdan korkmamıştım. Tek korktuğum şey hissetmeyen ve buz kesilen kalbimdi. Gerisi umurumda değildi.

Baktım ki dünyanın kuralları başka; dürüst ve gerçekçi olmanın bir alemi yok, gerçekleri söyleyenler asla takdir edilmeyecek,  sevilmeyecek, benimsenmeyecek. Çıkarlar daima sevgiden üstün gelecek, iki yüzlü ve riyakar insanlar hep kazanacak. Bunca çer çöp içinde üzülmeye değer bir şey olabilir mi? Kaybedilen, tüm bu sayılan vasıflara fazlasıyla sahipse onu kaybetmek önemli olabilir mi? Gerçeği sevimsizce de olsa dile getirdiğim için hiç pişman olmayacağım. Üslup ve zaman yanlış olsa da. 

Yaramın son kabuğunu koparıp attım geçen akşam. Bunca hakarete, yüzsüzlüğe ve haksız davranışa maruz kaldığım için, buna sebep olduğum için kendimi bağışladım. Bir daha kendime bunca haksızlık etmeyeceğime söz verdim.

‘ Bir musibet bin nasihatten iyidir’

Güllerle çevirili bir bahçemiz vardı eskiden, annem sağ olsun gözü gibi bakardı, çiçek koparılması kati surette yasaktı. Gülleri çok severdim, kokuları, biçimleri beni etkilerdi. Bir gün annem evde yokken daldım bahçesine, birkaç tane gül koparmak istedim. Dört yaşındaydım, tazecik ellerim kan içinde kalınca hayretle kalakalmıştım, üstelik gül  kırılmış ama dalından kopmamıştı. Annemin  neden ısrarla ‘ koparma’ diye dikte ettiğini anlamıştım ve bir daha kimsenin bana ‘yapma , etme ‘ demesine gerek kalmamıştı. Şimdiki halimi o eski hikayedeki halime benzettim. Kan revan içinde kalmadan anlaşılmıyor bazı şeyler, anladım.

Kanım durdu, ağzımdaki kekremsi tat kayboldu. Yeniden yaşama sevinci gelip yüreğime oturdu. Kimse bilmez, kader dediğimiz şey yaptığımız aptallıklara yapılan bir atıftır. ‘Kader böyleymiş’ diyerek suçu atılan her davranış bizim yanılgımızdır ve kendimize konduramayız. ‘Kader’ dediğimiz şey elimizde evirip çevirdiğimiz bir tahta oyuncaktır, zaman da diğer elimizdeki çakı. Oyuncağı oyup , şekillendiren biziz. Ortaya çıkan şekli beğendiğimizde böbürlenerek ‘bu benim eserim’ diyen ukala da , beğenmeyince ‘kadere karşı gelinmez’ diyen budala da biziz. Bu nedenle kimseye kızmaya gerek olmadığını anlamak ve oyuncağımıza verdiğimiz şekillere dikkat etmek gerekiyor. Tekrar düşündüm, iyice düşündüm, Tanrı bize bu yol ayrımlarını boşuna vermiyor. Sınanmalar, aldanmalar, acılar boşuna değil. Bir gün huzuruna çıktığımda bu ayrıntıları daha iyi anlamış olmak  ve şunları söylemek  isterim;

-         - 'Hayatı daima olduğu gibi yaşadım, insanları olduğu gibi sevdim, zaman zaman kendime zarar verdim, bunun için hep pişman oldum. Ama anlamaya çabaladım; tüm kadim kitapları okudum, her gün her saat öğrenmeye açık oldum, ilk vazifem olan ‘Oku’ emrini başucumda tuttum. Öykündüm, hikayeler düşledim , yazdım. Kalbimi daima açık tuttum, yaralandım, düştüm ama ayağa kalktım. Bu yaradılışımda bana verilen kudretti, onu değerlendirmek için var gücümle savaştım. Bana verilenler ile şımarmadım, benden alınanlara gücenmedim. Benim anlayamayacağım sebepler olduğunu biliyordum. Bir anlam aradım daima, bu bazen beni yanılgıya düşürdü ve hata yaptım. Yaptığım her hata için kendimi cezalandırdım. Ama yeterli  bulmadım, bana verilecek her cezaya ve mükafata kendimi hazırladım. Yaptıklarımdan çok düşündüklerim için af diliyorum.'
'
Böylece çemberi tamamladım, artık bu mahveden düşünceden azat oldum, özgürüm. Yaşama devam etmeye hazırım. Bir dosyayı kapatıp rafa kaldırdığımda onu asla açmamak adetimdir. Orada olacak, yaşandı, unutulmayacak.Ama asla tekrar yaşanmayacak ve açılıp okunmayacak. Ve bugün kalan hayatımın ilk günü diyerek yeniden yaşama, sevgiye, inanmaya, acıya, gerçeğe ve tüm aldanmalara rağmen mutluluğa en büyük çoşkumla; Merhaba...!


Yorumlar

Popüler Yayınlar