AÇILIŞ SEKANSI
'Başka türlü kurulmuş bir düzende insanlarla dayanışma, sevgi ve hoşgörü ile yaşamayı isterdim, öyle ki ; kalbimi açmayı, sahilde koşmayı, çingenelerle kalantorların bir masada oturup yemek yediği ve gülebildiği bir ütopik dünyayı yaşamayı arzu ederdim.
Buna inanan insanlar var hala, bense pek çok şeye inanmayı bırakalı uzunca bir süre oldu. Oturup bu inanç kaybı için ağlamayı çok isterdim, biri bana sesini yükselttiğinde kırılıp ağlamayı, aşk acısı yüzünden ağlamayı, ruhuma dokunan bir filmden bir sahneye bakarken ağlamayı, vücudumda önünü alamadığım endişe damarlarımda dolaşan kana kadar zerk olunduğunda dayanamayıp ağlamayı, eski bir şarkı eşliğinde bir manzaraya bakıp hüzünle ağlamayı çok isterdim ama artık ağlayamıyorum.
Ağlamanın ne kadar büyük bir gösterge olduğu keşfettim; bundan muaf olduğumda ise kaybettiklerim, kazandıklarıma kıyasla çok da mühim şeyler değiller. Şöyle izah edeyim ;
Ben sürüden ayrıldım ve az gidilen yolu seçtim ; bir ömür boyu standart bir işte çalışabilirdim, standart bir eve, bir – kaç çocuğa, bir eşe, bir hayata sahip olabilirdim. Herkes gibi olabilirdim, o zaman herkes gibi de ölebilirdim ama bu mümkün olamadı.
Önce kaybettiğim; insana dair olan sevgi ve güven duygusu, sonra fark ettiğimse hayatta yalnız olduğum gerçeği. Peki bana ne kaldı ? Beni seven ya da sevecek insanların avuntusu mu ? Bu sebeple kalbim minnetle mi çarpmalı, ancak gülerim buna.
Sonra değil bir insan ömrü, binyıllarca çabalasam da ancak yaşamda kalabilecek bir kazancım olduğu gerçeği. Kaderinin, gelirinin, akşam eve götüreceğin ekmeğin bazı yetkililerin iki dudağının arasında olması. Olasılık hesapları, olası kötü senaryolarla yaşama tutunma çabaları. Bu güruhta gezerken gördüğüm insanların yaşamlarının dayanılmaz ağırlığında ezilirken yaptıkları tek şeyin kişisel gelişim kitaplarını okumaları. Uğradıkları haksızlık, adaletsizlik ve mengene misali sularını sıkan düzenin sırrına o kitaplar ile erişileceğini zanneden milyonlar. Dikkat edin, hepsi size sakin olmanızı, öfke kontrolünü sağlamanızı, uysal, ağırbaşlı ve dinleyen kişi olmanızı söyler durur. Hiçbiri bu öfkenin günün birinde size fayda sağlayacağını söylemez, hatta zararlarından bahseder ama isimlerine, hayatlarına vakıf olduğunuz tüm başarı hikayelerindeki baş kahramanlar göğsünde meşale gibi yanan öfkenin gücüyle ilerlemişlerdir, birinin o öfkesine ateşe döküldüğü gibi bir kova su dökselerdi eğer, o kişilerde sıradan herkes gibi kalabalığın arasındaki normal ve mutsuz insanlar olacaklardı. Ama normal olmayı reddettiler.
Güzel bir kelimedir normal. Anormal şeklinde olumsuz çekimi tüm tezatları bu iki kelime ile karşılama fırsatı verir bizlere, sarıp sarmaladığımız şu kelimenin bu kadar sevilmesinin nedeni nedir, hep sormak istemişimdir ukalaca birilerine; normal dediğimiz şey nedir ?
Tanımlayalım ; normal kelimesinin karşılığı standart normlara uyum gösteren, ortalama demektir. Ortalama insan kadar da can sıkıcı bir şey yoktur herhalde. Kendini beğenmiş burjuva sınıfını dahi şu ortalama sınıfa tercih ederim, en azından o burjuvada bir takım idealler vardır ama ortalama dediğimiz insan kafasında günün birinde köşeyi döneceği inancı ile avunmaktan ve hep o köşeyi dönmüş insanlara duydukları hayranlık ve kıskançlıktan başka bir şey yoktur. Ne kadar acınası.
Payıma düşen bu muydu ? Ben kabul etmediğim sürece bana bunu kim dikte edebilir? Kim beni buna mecbur edebilir ? İçinde bana yaşam alanı ve yaşam hakkı olmayan bir form beni yutabilir mi, ben buna izin vermediğim sürece ? Hiç sanmıyorum.
Bir Spartaküs değilim yanlış anlaşılmasın, isyan ederek milyonları kurtarmaya niyetim ve gücüm yok, açıkçası kimse umurumda da değil. Çünkü biliyorum ki ben de kimsenin umurunda değilim, karşılıklı bir diyalektik. Ben kendi yaşamımın Spartaküsü olabilirdim ve oldum da.
Toplanın, size bir hikaye anlatacağım, sonra da muhtemelen ölmüş olacağım.'
Yorumlar
Yorum Gönder