SESLER, YÜZLER, SOKAKLAR..
Akla hayale sığmayan ve bilimin kısmen açıkladığı boşlukta
seslerimizin kaybolmadığını, sonsuzlukta yankılandığını öğrendiğim gün pek
mutlu olmuş, insanın sonsuzluk çabasına bir karşılık olarak Tanrı tarafından bu
hediyenin verildiğini düşünmüştüm. O zaman sanırım biraz küçüktüm, sonra
büyüdüm ve düşlerim bedenime kıyasla ufalmaya başladı, evvelce bedenimden büyük
kalp de ufaldı, boyutunda çarpmaya başladı. Pek çok kez makarasını yaptık bu
konunun, düşündüm de şöyle birbirinden saçma sesler uzay boşluğunda sallanıp
duruyor gereksizce ; bir pazarcının narası, doğum yapan bir kadının nidası, ağlayan
bir kadının fısıldar gibi tekrarladığı bedduası, eve geç kalan oğluna bağıran
bir babanın gürleyişi, felsefeden dem vuran birkaç üniversitelinin saçmalayışı
falan. Her şey boşlukta dolanıp duruyor, hiç biri yok olmuyor, olamıyor.
Tanrı’nın hediyesi mi cezası mı pek seçilemeyen bu kararı
ile tüm sözlerimiz mühürlenerek askıya alınıyor, bize tekrar dönme olasılıkları
da bu yüzden galiba bir hayli yüksek oluyor.
Geçtiğimiz Babalar Günün de Babamın sesini dinleyip onu
anarken aklıma geldi birden. Tüm o söylediği şeyler, anlattığı hikayeler,
güldürdüğü meseleler, hepsi dün yaşanmış gibi berrak ve taze. Her bir detay
aklımda, ezberimde. Sesler, yüzler bir de dünyaya gözlerin açıldığı yerler, o
evler ve sokaklar nasıl da işlenmiş yüreğimize. Bunda Tanrı’nın lütfu olduğunu
bilmem gerekirdi, bilemedim.
‘Anladım’ dedim kısacık konuşmamızın kaydını dinlerken.
Gözlerimde yaşlarla gülümsedim, sözlerin, seslerin, kelimelerin, sohbetlerin
bir alay ıvır zıvır sesin içinde olsa da hala evrende dönmeye devam ediyor ve
ben milyonlarca sesin içinde de o davudi sesi ve sözlerini bulabilirim, tıpkı
mahşerdeki kalabalığa rağmen başka boyutta da olsa seni bulacağıma inancım
gibi.
Sesler, yüzler ve sokaklar bir Murathan Mungan şiiri ve bir
Yeni Türkü şarkısıydı evvelce. Hiç üzülmemiş, hiç hasretlik çekmemiş, hiç
gurbeti bilmemiş, hiç sevdiği yerlerden ve insanlardan ayrı düşmemiş biriyken
öylesine okumuş, öylesine dinlemişim. Şimdi manası biraz daha derin,
yaşadıklarımdan sonra belki fazlaca derin, bilmiyorum.
Bildiğim tek şey var artık, o çok sevdiğiniz seslerin
sevmediğiniz sesler gibi yok olmadığı, kelimelerin sizinkilerde dahil size
dönüp vurabilme ihtimali, evrenin böyle bir tasarımı olduğu. Bu Tanrı’nın biz
aciz ve cahil kullarına güzel bir kıyağı, ‘alın şimdi bu sesleri ve
kelimelerinizi de yaşama ne söylediğinize bir bakın’ cümlesinin icraatı..
Artık yalnızca güzel şeyler söylemeye azmettiriyor insanı.
Peki mümkün mü böyle bir şey ?
Deneyip göreceğim.
Yorumlar
Yorum Gönder