GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ..

'Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer,

Bir an acı duyar insan, sevmişse biraz eğer, 

Anlar ki geçenlerin rüyaymış hepsi meğer, 

Rüya olsa bile o günler, hayali cihan değer..'

Necip Celal Ander. 

-          Bir sen mi kaldın memleketi kurtaracak , at şu kitapları, topunu yakarım dinime imanıma..! Seni zehirliyor bunlar, söyle ne diyorlar, babaya karşı gel , toprağını bırak git mi diyorlar ? İhtiyacın mı var senin Çingeneler gibi oradan oraya göçmeye ? Bak kaç dönüm bağ – tarla, senden başka oğlum mu var, nasıl gidersin bırakıp da beni ? Sus cevap verme..! Koca adam oldu demem, bir temiz döverim seni..!

Zavallının bir cesaretle söyleyiverdiği hayali azametli babasının gürlemesi ile kırık dökük cam parçaları gibi ellerine , göğsüne battı. Göğsüne batmış olacak ki nefes bile almakta zorlandı. Çok geçmeden babası tüm kitaplarını o evde yokken kuzineye doldurup yaktı, bir daha da eve kitap sokması yasaktı. Onu kışkırtan şeyin bir avuç kağıttan gelmediğini, orada inci gibi yazılardaki manada onu büyüleyen bir şey olduğunu biliyordu elbet, ama Latin harflerle okuma – yazması sınırlıydı, azmetse de çok okuyamaz, adından ve veresiye alanların hesaplarından çok yazamazdı. O da müşteriye ayıp olmasın diye, yoksa Arapça harflerle tuttuğu gizli defteri vardı, tüm hesabı kitabı yine eski yazıdan tutardı. Bir kahvehane ile yanı başında bir kasap dükkanı işletirdi Kazım Ağa, beş kızı ,bir tane de oğlu vardı. Kız dediğin emanettir, bugün senin, yarın elin dedikleri cinsten. Ama erkek evlat öyle mi ya, evin direği , soyun türevidir o. Kalana sahip çıkacak olan odur. Ölmeden yanı başında olacak odur.

Bu gerçeği insan kalbinin sınırsız hayal gücü ile çarptı akşam , hangisi daha ağır basar ? Alıp başını gitmek kolaydır, peki geride kalana onca hayal kırıklığı reva mıdır ?

Gidemedi, hayatından beş yılı babasının istediği gibi yanı başında geçirdi. Bağa bahçeye baktı, kahvehane işletti, o ara kız da buldu babası , kaçarı yok everecekti , ama ‘gönülsüz olmaz bu işler’ diyen oğlunu kırmadı, vazgeçti.

17 Ağustos 1971 tarihinin akşam yemeğinde bir tepsi dolusu tatar böreği ile yer sofrasında baba oğul oturdular. Kazım Ağa yemedi, yiyen oğlunu seyretti, neden yemediğini soran oğluna ‘sen yedikçe ben doydum oğlum ‘dedi. Babası o akşam geçirdiği kalp krizi ile ruhunu hakka teslim etti.

Hayatta onca akraba içinde yalnız kalan oğlu düşündü, şimdi ne yapacaktı ? Annesini henüz bebekken yitirmiş, baba ile kız kardeşlerinden başka yakın bilmemişti.  Annesiz büyüyen her çocuk kadar biraz eksik, biraz içe dönük, biraz da hisli bir adamdı. Fazla merhametli yapısı ömür boyunca çekeceği bir özelliği olmuştu. Kalır da babasının istediği gibi yaşarsa hayallerine ihanet etmiş olacaktı, kalmasının tek sebebi babasıydı, babası artık yoktu, hiç olmayacaktı. Acısı kalbine iğne gibi batarken kalması imkansızdı. Gitti.

Devirdiği hatırı sayılır bir külliyat vardı, okumak onun için ‘artan bir bakış açısıydı’ her okuduğu kitap, edinilen her yeni bilgi bakış açısını genişleten bir araçtı.

Sosyalist olmayı, eşit olmayı benimsedi. Herkese eşit mesafeden bakmayı, iyi insan olmayı, maceraya katılmayı, aşkı, sevgiyi, öğrenmeyi ve görmeyi sevdi. Yıllar süren uzaklıktan bıkıp on beş yıl sonra memleketine döndüğünde kırk yaşında iki erkek babası bir adamdı ve artık insanlarla ilgili genel tespitlerini yapmış, eleğini kısmen elemiş , duvarına asmıştı.

İki yıl sonra bir kız evladı olduğunda ilk olarak çok sevindiğini , sonra dehşetli bir endişeye kapıldığını anladı. Kız çocuk mu ? Türkiye’de ? Nasıl yapmalı da kızı emsallerinden farklı yetiştirmeli ve korumalı ? Sadece maddi güçle bu kabil miydi ? Çok şükür durumu yerindeydi. Ama ya kızı da herkes gibi at gözlüğünü takıp dünyayı umursamayan biri olup çıkarsa ne yapacaktı ?

Kızı büyümeye başladıkça endişeleri  kısmen azaldı. Dört – beş yaşlarından itibaren armudun dibine düştüğünü anladı babası. Kızı onun kopyasıydı. Onun kadar meraklı, onun gibi hayalperest , onun gibi öğrenmeye aç. ‘ Bu hayattan aldığım en güzel jestti’ derdi anlatırken.

Babamın Almanya’ya gittiği gündür bugün, kısa bir hikaye ile hep konuştuğumuz anılarımızdan bir derleme ile yazmak istedim, malumdur söz uçar , yazı kalır, kalsın bir köşede.

Ne kadar mükemmel bir adam olduğunu her fırsatta ona hatırlatırım, ona benzemekle gurur duyarım, hayattaki en büyük şansım böyle bir babanın evladı olmaktır.

Bu küçücük alıntımız anlatılan binlerce hikayenin kısa bir özetidir, onun kişiliğini, yaşamını  ve müstesnalığını anlatmaya yetmesi kabil değildir.

‘ İyi ki gitmiş, görmüş , yaşamışsın ‘ demek istedim yazımla ona,  kelimelerim sese büründükçe hep söyledim.

İçinde ukde kalan bir şey bırakmamasına, hayallerini gerçekleştirmek için savaşına hayranlıkla.. 

Günün birinde senin bildiğinden , gördüğünden de öteye ulaşabilmek dileğimle baba..

Yorumlar

Popüler Yayınlar