BİR PROPAGANDA ARACI OLARAK SİNEMA

 

Kitle yönlendirme araçları içerisinde 20. yüzyılda yol almaya başlayıp, tarihte en fazla öne çıkan mental etki aracı sinema gerçeğidir. 2021 yılı itibari ile Dünya tarihinde 125 senedir varlığını gösteren 7. Sanat, tarihi açıdan biraz genç olabilir; fakat teknolojik gelişim, pazarlama teknikleri ve kitlelere hızlı ulaşım açısından bakıldığında empoze edilmek istenen bir fikir başka nasıl bu kadar hızlı ve kalıcı olarak insanlara sunulabilirdi ki ? Bir düşünün..

Yazılmış olan binlerce soykırım kitabından kaçını okudunuz ? Ama hepiniz bu minvalde çekilmiş filmleri izlediniz ve Hitler’e lanetler yağdırdınız değil mi ? Bu korkunç insanlık suçunu millet, ülke , sınır fark etmeksizin hepimiz biliyoruz. Bu kadar etkili bir yöntem olmasaydı Yahudi Soykırımı da sadece akademisyenlerin detaylıca bildiği bir tarih notu olarak kalacaktı ama sinema mucizesi bu başlığı belleğimize öyle bir kazıdı ki haritada Polonya’nın yerini bilmeyen insanlar dahi Auschwitz’i biliyorlar.

Bu konuda Yahudi Soykırımı çok önde gelen ve fazlası ile parlatılmış bir örnektir, örnekleri çoğaltabiliriz fakat ben bu konunun propaganda kültürü ile ilişkisini anlatmak istiyorum. Geçmişi itibari ile genç bir sanat dalı olan sinemadan bağımsız farklı sanat dallarının da bu kültür ile ilişkisini ve bu ilişkinin gücünü örnekleyebiliriz. İtalya’ya Rönesans dönemine uzanalım, devrin en önde gelen sanatçıları en iyi sanat eserlerini Medici ailesi tekelinde ürettiler, ısmarlama gelişen fikirler üzerine çalıştılar, bireysel tercihleri üzerine fresk, tablo , heykel tasarıları olamadı, bu nedenle o dönemi irdelediğinizde ağırlıklı alt metnin Hristiyanlık Propagandası üzerine oluşturulduğunu ve hatta inşa edildiğini görürsünüz.

Resim ve heykel sanatı üzerine kronolojik sıralamada daha gerilere uzandığımızda da aynı durumla karşı karşıyayız. Dünyanın yedi harikasından biri olan Rodos Heykeli Yunan Güneş Tanrısı Helios’un tasviridir. Bu otuz üç metre uzunluğundaki devasa heykel m.ö. 226 yılında bir deprem neticesinde yıkılana kadar Rodosluların Tanrı’ya sunduğu bir şükran anıtıydı ve görünüşte eser dini öğeler üzerine oluşturulmuştu ama alt metninde Rodos’a saldıran Büyük İskender’in kuşatmasından kurtulan Rodosluların heykelleri ile İskender’e bir cevap verdiği hikayeye bu kez politika dahildir, heykeltraş Lindoslu Khades heykeli can sıkıntısından ya da aniden gelen ilhamdan yapmamıştır.

Dönelim sinemaya. Tarih boyunca sanatın propaganda aracı olarak kullanımı barizdir evet ama hiçbir zaman (tabii ki teknolojinin de etkisiyle)  etki alanı bu kadar sınırlarını zorlamamıştır. Dünya sinema tarihi, önde gelen örnekleri, film şirketlerinin tekelleşme süreci ve arka fonda sinema sektöründe söz sahibi değil, sinema sözünün ta kendisi olan yapılaşma 125 yıllık sinema tarihinin yaklaşık 60 yılını kapsamlı olarak işgal eder. Meşhur bir tanım olabilir ama anlatımı tam on ikiden vuran ‘empoze etme’ tanımı görevini kelimenin hakkını vererek yerine getirir. Sonuç ve etkiler inanılmazdır. Sinemanın bu konuda ondan daha baskın ve haşarı bir de çocuğu olur, ona da  ‘Reklam’ adını koyarlar. Bu ikili el ele inanması çok güç işlere imza atıp, dahil olmadıkları ve yön vermedikleri sektör bırakmazken bir yandan da propaganda çalışmalarına hız kesmeden devam ederler ki etmek zorundadırlar, başka şansları yoktur. Zira reklamın yaradılış amacı kapitalist sistemin ihtiyaç duyduğu propagandalarını hem ortalık yerde, göz önünde yapması, böylece geniş kitlelere sorunsuzca ulaşması, hem de hiçbir şey yapmıyor gibi rahat olmalarını sağlamasıdır.

Böylece şimdi adını yazmaktan imtina etmeyeceğim fakat benim bunu ifade etmemle bir şey değişmeyeceği için es geçeceğim birçok marka doğar, öyle ki yaşam normumuz bu markalar olmadan devam edemez olur.

Sinemanın propaganda etkisini ülkemizden bir örnekle sonlandırmak istiyorum. Yeşilçam’ın parlak dönemlerindeki film konularını irdelediğinizde genel bir takım kriterlerin hakim olduğunu görüyorsunuz, bunlar; zengin – fakir sınıflandırması, aralarındaki uçurum, genellikle zenginlerin kötü, fakirlerin ise fakir ama mutlu, paylaşımcı, iyi insanlar olduğu, mükafatlandırıldığı, başkaldırı ve yokluğa isyan gibi öğelerin olmadığı unsurlardır. Eşitlik yoktur; yardıma muhtaç insanlar vardır ve mutlaka yardım eden varlıklı bir kimse. Kurtarılma teması vardır, fakirlikten, hastalıktan vb. durumlardan mutlak kendilerinden güçlü bir kimse tarafından kurtarılırlar ve hikaye böyle tatlıya bağlanır. Sorgulamazlar, anlamaya, çözmeye, değiştirmeye çalışmazlar. Herhangi bir eşitsizlik ve ya haksızlık karşısında dirençleri, kendi fikirleri ve çözüm önerileri yoktur, sessizdirler. Filmlerin çekildiği dönemi siyasal olarak incelediğimizde pek de şaşırtmayan bir durumdur aslında. Ve günümüzde bir takım kanallardaki bir takım yüksek bütçeli devlet destekli dizilerin sürekli gösterimi de tesadüf değildir.

Bunca analizden sonra  bende tüm hayalperestlerin paylaştığı fikri paylaştığımı itiraf etmeliyim ;  Sinema bir mucizedir.

 Genelin izlediği yerden, hayal dünyasına açılan o muhteşem perde olarak da bir mucizedir, benim izlediğim yerden bir propaganda aracı olarak da kelimenin tam anlamıyla bir mucizedir.

Aksini kim iddia edebilir?


Yorumlar

Popüler Yayınlar