SEVMEK ZAMANI
İran edebiyatında çokça yer alan tasvire aşık olma hadisesi
hep dikkatimi çeker, zaman zaman yaşadığımız dünyanın iliğimize işlemiş
materyelistliği ağır basar 'hadi ya olur
mu öyle şey' dediğim olurdu. Bir gün birden bire aslında tesadüfen Sevmek
Zamanı filmini ağır ve kasvetli bir havada izlememle değişti her şey. İlk
izlediğimde de etkilendiğimi ve Türk filmi olduğuna ikna edici tek şeyin Müşfik
Kenter olduğunu itiraf etmeliyim.
Hikaye çok bildik, çok kanıksadığımız bir
tema 'zengin kız , fakir oğlan' . Ama üslup şaşırtıcı. Dingin ,boğucu, sessiz
,ümitsiz bir gece içinde gibi ama her kare başka bir hissiyatı beraberinde
getiriyor. Boyacı Halil'in bir kadın resmine olan tutkusu, aşkı gerçeğinin bile
önüne geçer ; madde hiç bir zaman elle tutulamayan , ifade edilemeyen ama
içimizde bizi yakıp yıkan, kül eden , hırpalayan duygudan daha baskın
olamayacaktır. Elde etmek ya da vuslat diyelim bir an kavuşma saadetini bize
yaşatabilir ama aslolan yani tüm arzulardan arınmış kocaman gerçek kalbimizdeki
aşktır. O aşkında kavuşmak gibi bir derdi yoktur; sevilen bir nesnedir, ebedi
olan içimizdedir, bizdedir. Bir nevi kendine yolculuktur bu durum , anlamak
için çaba gerektirir. Ama yaşamında bunu bir an duyumsamış biri için bile
kusursuz bir şeydir, vazgeçilemezdir.
Filmi ilk izlediğimde lise yıllarımdaydım, çok fazla dünya
klasiği okuduğum dönemlerdi ve ağırlıklı olarak nihilist felsefe fikirlerimde
ağır basıyordu. Bir şey varsa vardı , yoksa yoktu, bunun uzantısı olamazdı. 16
- 17 yaşındaki çok bilmişlikle evet güzel ama mantıksız diye düşünmüştüm. Henüz
aşık olmamış, gerçeğin farkına varmamış biriydim ve iddialıydım. Yıllar sonra
bir gece yarısı yine tesadüfen ama manidar bir zamanda karşıma çıktı film. Bu
kez farklı bir gözle izledim ve geçerliliğini sonuna kadar hissettim,
kabullendim. Metin Erksan müthiş bir anlatım ile yeryüzünde gerçek ve soyut aşkın ayırdını
sunuyor ve kararı bizlere bırakıyordu ; gerçek nedir ?
Gerçek tekdüze hayatlarımızda çıkarlarımız
doğrultusunda yaşadığımız ilişkilerden
başka bir şey. Gerçek olmadığımız gibi görünmeye çalıştığımız , olmayan
duygulardan , minnettarlıktan kabul görme, beğenilme arzusuyla yaptığımız
şaklabanlıktan farklı ; içimizde ,derinlerde bizi huzursuz eden, uykumuzu
kaçıran, bizi düşündüren şey.
Yaşamlarımızın 'mış gibi' yapmakla bizi mutlu etmeye yetmediğini
anlamamızı sağlayan,kanımızın akışına kadar dengemizi değiştirerek bizi
kendimize bakmaya iten güç gerçek. Düşünmekten korkup düşünmekten de kendimizi
alamadığımız , bakmasak da gördüğümüz , artan kalp atışımız, büyüyen göz
bebeklerimiz, saçma sapan konuşmalarımız gerçek. Bunca ayaklanmış his arasında
gerçek ile 'mış gibi ' olan arasında bir tercih yapmamız gerekseydi ne yapardık
? Kendimize yalan söyleyerek mutluluk resimleri atmaya devam eder miydik; her
şey yolunda, mükemmeliz ayakları ile ? Ya da gerçeğin yakıcı sıcağına bir adım
gidebilir miydik ? Buz gibi gerçek denir ya hani, bu bir yanılgıdır, hayattaki tüm
gerçekler , tüm acılar ve yüreğimizi coşturan tüm duygular yakıcı bir sıcaktır,
soğuk değil.
Bu kadar kendine yabancı, yalancı, mutsuz, korkak, acıklı
insan arasında gerçeği tercih ettiğim için bu hikaye benim için özeldir ;
hikayede ana karakterler ne pahasına olursa olsun dürüstlükten vazgeçmez,
gerçeği kucaklar, kabullenir, kaderlerinin çağırdığı yere gitmekten çekinmez.Bizlere' sevmek size konfor sunacak birine yaptığınız yılışıklık değildir, sevmek size
sunulan koşullara alıştığınız için olagelen mutsuzluğa katlanmak değildir' demektedirler bir nevi. İnsan bir tasvirle bile duyguları harekete geçecek kadar hisli,elde etmese bile ölürcesine sevebilecek kadar yüreği kocaman, şerefli bir mahluktur. Gerisi hikayedir.
Yorumlar
Yorum Gönder