SİYAH GELİNLİK
21. yüzyılda erkeklerin zayıflıklarını, korkularını,
kendilerine saklamak zorunda oldukları zaaflarını kadınlar üzerinden , kadınlar
aracılığı ile en iyi görseli bizlere sunarak anlatan Fransız yönetmen kuşkusuz Francoise Truffaut
olmuştur. '400 Darbe' ile başlayan filmografisinde pek çok baş yapıta imza
atmıştır. Benim için Jules ve Jim ile başlayan Truffaut furyası Siyah Gelinlik
filmi ile farklı bir boyuta taşınmıştı. Bu filmlerini benimsemiş olmam da ünlü Fransız aktrist Jeanne Moreu'nun
entellektüel dişiliği temsil eden hali , eşsiz güzelliği ( güzellik algısının
temel kurallarını darmadağınık eder) asil duruşu ve kabiliyetinin de payı
vardır. Jeanne Moreau eşine bir daha az rastlanır özelliklerin toplanmış olduğu
ender kadınlardan biriydi sinema için. Onun ve yönetmenin birleştirmiş olduğu
güç birliği beyaz perdede izleyiciyi büyülemeye yönelik bir kuvvetti. Aradan
geçen bunca yıla rağmen film başlar başlamaz bir fark , bir tılsım
hissedilebilir ;öyle ya sanat ölümsüzdür, bir yüz yıl sonra da izleyicinin bu duyguyu alacağından eminim.
Siyah Gelinlik orjinal adı ile 'la mariee etait en noir '
Julie Kohler isimli karakterimizin bir tren yolculuğuna çıkışı ile başlar ; ya
kendini öldürecektir ya da bu yolculuğa çıkacaktır, ilkine izin vermediklerinde
ikincisi kaçınılmaz olur. Julie evlendiği gün kilise çıkısında eşinin bir kaza
sonucu vurulup öldürüldüğüne şahit olur ve dünyası artık renklerden yoksundur ;
film boyunca karakter beyaz ya da siyah giysiler içindedir bu seçim Julie'nin
ruh halinin betimlemesidir.
Film bir intikam hikayesidir ama sıradan 'intikam'
hikayelerine sorgusuz, sualsiz, analizsiz bir şekilde benzetmek filmin
kurgusuna haksızlık olur. Sayısız metafor barındıran , bizleri büyük bir
soğukkanlılıkla adam öldürebilen Julie karakterini anlamaya iten bir anlatım
mevcuttur. Julie kendince haklı planını hazırlar ; hikayemizde beş kurban
vardır , birbirinden bağımsız ve farklı hayatları olan ve sadece eğlenmek için
bir araya gelen beş arkadaş. Saatlerce
içki içip, kumar oynayıp, şehirden uzakta gündelik sıkıntılarından kurtulmaktan
öteye gitmeyen bir ritüel içindelerdir. Bir gün oyundan sıkılan bir
arkadaşlarının av tüfeği ile dışarıya , kiliseye doğru ateş alması ölüm
meleğini onlara yöneltecektir çünkü o sırada Julie Kohler biricik çocukluk aşkı
David ile evlenmiştir, kilisenin çıkışında bu kaza kurşunu David'i
öldürecektir. Julie kurbanlarının izlerini bulup hayatlarına sızmaya başlar ;
dişiliği ön planda güzel ve mağrur bir kadın için bu pek zor olmamıştır.İlk
kurbanında zehir kullanır, ikincisini yüksek bir binadan iterek öldürür,
üçüncüsünü ( en kötüsü) bir merdiven altı deposuna hapseder ve adam nefessiz
kalarak can verir. O sahnedeki dialogda ilk kez Julie'yi ağlarken görürüz .
Adam yalvarmaktadır, Julie ise kararlıdır ;
- Benden öyle bir şey aldınız ki yerine koymanız mümkün
değil, ben David'i istiyorum, ellerini, bana bakan gözlerini istiyorum..!
Adam ölür, sıra dördüncü kurbana gelir. Bir ressam olan
dördüncü kurbanımıza modellik yapmak üzere gidecek, onu da stüdyosunda bulunan
ok ile öldürecektir. Bu cinayette kendinden bir iz bırakır bilerek, ressamın
son yaptığı resim kendisinindir ve Julie'nin artık polisin kendisine ulaşmasına
ihtiyacı vardır. Yakalanır ve
hapsedilir. Mahkumlara yemek dağıtımı da mahkumlarca yapılmaktadır ve
sıradaki avı hapishanenin bir hücresinde ölüm meleğinin kendisine gelmesini
beklemektedir. Son cinayetini hapishanede işler ve çemberi tamamlar, artık
intikamını almıştır.
Dönemin şartlarında filmi irdelediğimiz zaman Jeanne Moreau'nun
filme uyumu yadsınamaz, adeta o set onun için kurulmuş ,o mekan, o yönetmen onun için var olmuş, senaryo onu düşünülerek yazılmıştır. Buzdan bir kraliçe edasıyla
soğuk bir karakterdir, ölümü ellerine yakıştıran bir kadındır. Bu haliyle her
ne nedenle olursa olsun soğukkanlılıkla cinayet işleyen bir katil olması bizde
bir nefret uyandırmaz, hatta belki onu haklı bulanlar bile olabilir. Acısının
ruhunda yarattığı katılaşma, merhametsizlik yüzünde ve bedeninin hareketinde
hissedilir ; duygusal tüm sıcaklıktan yoksundur.
Truffaut 'nun Fransız
sinemasında önde gelen yönetmenlerden biri olmasında bu yetenekli ve farklı bir
star ışığı olan kadının etkisi tartışılamazdır ki yönetmen de pek çok
söyleşisinde Jeanne Moreau'ya hayranlığını ve kendisi için vazgeçilmez bir
oyuncu olduğunu saklamayacaktır.
Klasiklerden bir alternatif arayanlar için bir Jules ve Jim
olmasa da Siyah Gelinlik farklı bir deneyim olabilir, olması muhtemeldir.
Yorumlar
Yorum Gönder