ARABESK
Alt kültür müziği temsil eden ,Türkiye’de yaklaşık 40 – 50
yıldır geniş bir kitleye hitap eden müzik türü. Oryantalist temeli ‘alt kültür’
tabanını genel olarak ayrılık, yoksulluk, kayıp , isyan ve Allah’a yakarış
temaları ile harmanlayarak oluşturan, ilk 20 yılında Aydın kesim tarafından
aşağılanan , günümüzde her kesimden kendisine dinleyici bulan bir tür. Tıpkı
Yunan kültüründeki Rembetiko müziği
gibi. Onlarda da savaş , ayrılık , ölüm ve ağıt temaları hakimdir. Ve sosyo
ekonomik anlamda düşük bir kesimi temsil eder.
Yıllar içinde arabesk
müzik evrim geçirmiş , artık çok sesli
estrumanlarla ve şarkılardaki anlamlı sözlerin, hatta bazı şiirlerin (Murathan
Mungan – Müslüm Gürses işbirliği gibi ) dahil olmasıyla farklı bir boyuta
taşınmıştır. Bir çok toplumsal tespit çıkarabiliriz ; genel olarak geliri az
kesimin kucakladığı ve kendine yakın bulduğu bir müzik türü diyebiliriz ; çünkü
bu kesim yaşam alanları dışına maalesef çıkma şansını asla yakalayamamış,
çevresel olarak kendi dar alanına saplanıp kalmış bir kesimi temsil eder . Bu
insanların ikinci bir kültür, dil ve de farklı bir müzik türünü tanıması ve
benimsemesi çok düşük bir ihtimaldir. Merak da etmez, elindeki onun için
yeterlidir.
Konu hakkında birçok eleştiri yapılmış, sosyologlar bu
durumu sık sık irdelemişlerdir. Ortaya çıkan kalıp örnekler ise hayli ilginç ; bir doktor altı yıl tıp
eğitimi alıp neden arabesk müzik dinler sorusu bence çok komiktir. Çünkü bu
doktorun büyüdüğü ailede dinlenen müzik ne ise onun bilinç altında bu tür
mevcuttur ve doğal olarak beğenisinde de mevcut olur. Bir de en önemli noktayı
kaçırırız ; kulağa hoş gelen her şey dinlenilir, bu tıpkı sohbetini sevdiğimiz
insanları pür dikkat dinlemeye benzer. İşte bu nokta da kimin kulağına neyin
hoş geldiği kısmı vardır, burası işin içinden çıkılamayan ‘zevkler ve renkler’
olayıdır.
Arabesk türü tüm tartışmalara rağmen kendi dinleyicisini
yıllardır korumayı başarır, bu bir başarıdır çünkü yıllar içinde ilgisi hiç
kaybolmayan bir dinleyici kitlesini sabit tutmak kolay bir iş değildir.
Günümüzde pop müziğin nasıl can çekiştiği ve niteliksizleştiğine bakmak bu konuda ikna olmak için yeterlidir. Müzik dışında yıllar içinde Türk Sinemasında ‘arabesk filmi ‘ başlıklı bir tür doğar ve
Arabesk şarkılardan ilham alarak başarılı arabesk şarkıcıları ardı ardına bu türde
filmlerde boy göstermeye ve izleyiciyi sinema salonlarına çekmeye başlar. Bu da
ayrı bir tartışma konusu doğurur ve geçen yıllar içinde o kadar bariz göze
çarpan ve sektörleşen bir olgu haline gelir ki artık dalgasını geçmek şart
olur.
Uzun sözün kısası bu yazının amacı bu türü başarıyla
hicveden ‘Arabesk’ filmidir. Ertem Eğilmez’in tekerli sandalyedeyken çekimlerinin
yarısını gerçekleştirebildiği, kalan çekimlerini hasta yatağından takip edip
onayladığı, montajlı halini ancak bir kez izleyebildiği, filmin tamamlanmasından
üç ay sonra da vefat ettiği film. Bu ustanın son filmidir ve eşsiz bir jübile ile
bizlere veda etmiştir.
Başroller muhteşemdir ; Şener Şen , Müjde Ar ve Uğur
Yücel. Türkiye’nin ilk gerçek absürd komedi
örneğidir , ilk gişe rekoru kıran Türk filmi ünvanına sahiptir. Komedi
ve dramı çok iyi harmanlayabilmiş, onca güldüğünüz bir filmde zaman zaman sizi
ağlatma özelliğiyle de öne çıkmıştır. Soundtracki çok iyidir ; Aysel Gürel'in sözleri Atilla Özdemiroğlu'nun müzikleri ile yıllar sonra bile tınılar hafızanızda
kalır.
Konusuna gelirsek ağa kızı Müjde ile fakir yanaşma! oğlu
Şener birbirlerine çocukluğundan beridir aşıktır. Elbette Müjde’nin babası bu
aşka karşıdır; tüm gelişmeler eski Türk filmlerinin karikatürize edilmiş hali
şeklinde ilerler. Babası Şener ‘in kızını bırakması için para teklif eder,
Müjde Şener’in teklifi kabul ettiğini düşünür, evden kaçar. İstanbul’a kadar
başına gelmeyen kalmaz, Şener ile yolları yine kesişir, biri hafızasını
kaybederken biri kör olur, birinin gözleri açılır , sonra diğeri kör olur. Bir
mafya babası Müjde’ye aşık olur, Şener’i öldürmeye çalışır ama aşık adama
kurşun bile işlemez..!
Mafya babası Ekrem rolünde Uğur Yücel’in Müjde’den
vazgeçip boş sokaklarda yürüdüğü , ağlayarak paralarını sokağa saçtığı sahneyi
her izlediğimde gülmekten gözlerim yaşarmışken birden ağlamaya başlarım. O
sahne ancak o kadar güzel izleyiciye aktarılabilirdi diye düşünürüm.
Kült sahneler bununla sınırlı değil elbette her olayı bir
şarkı ile birleştirerek müthiş bir sunum hazırlanır ;’ Bırakmam, Allah’ım kör
et beni, terk edildim , şip şak’ ve en
sevdiğim şarkısı ‘senin gibisi yok’ bunlardan bazıları. Bazen ‘senin gibisi yok
‘şarkısının sözleri yeniden düzenlenip piyasaya sürülse iyi pirim yapar diye
düşünürüm, hatta hafızamda şarkının nasıl bir şey olacağı canlanır hemen. Bu
durum filmin , müziğinin hikayesinin ne
denli güçlü olduğunu bana bir kez daha anlatır.
İlk izlediğimde abilerimle katılarak güldüğümüzü hatırlarım,
bir videomuz vardı ve filmleri kaset olarak kiralayıp izlediğimiz zamanlardı.
Arabesk ve Avare filmini ard arda izlemiştim . Eskiyi düşünmenin bende hep
güzel bir aile olduğumuzu hatırlatmasının en önemli nedeni o evde kitap okuyan
bir baba ile sinemayı seven bir annenin çocukları olmamız sanırım ; bize güzel
ayrıcalıklar aşılamışlar, çok güzel hatıralar yaşatmışlar.
Arabesk filmini geçtiğimiz akşam tekrar izledim ve aklıma takıldı tüm bu düşünceler. Yazmamak ayıp olurdu sanki :) Zaman akıp giderken
hikayenize farklı hikayeleri, bir filmi , bir kitabı , bir müziği, bir şiiri
katmayı , o anlardan anılar oluşturmayı es geçmeyin. Zaman geçip gittiğinde elimizde anılardan başka bir şey kalmayacağını anlayacağız çünkü..
Yorumlar
Yorum Gönder