AH GÜZEL İSTANBUL..
'Ah güzel İstabul.. Nasıl da bozulmamış o bin yıllık güzelliğin.. Ey canım Boğaziçi, bir zamanlar dedelerimiz de içlenmiş bu güzelliği karşısında. Nasıl da o bin meyzenin bestesi. Atalarımız da geçmiş bu sulardan mağrur ve akıncı.. Nerde Orta Asya , nerde Viyana kapıları.. 'Ah yorgun Haşmet, miskin Haşmet..'
Bu nidalar ile Sadri Alışık beyaz perdedeki en
dokunaklı ve anlamlı filmlerinden birinde görününce içimde sanki mahallemden
tanıdığım iflah olmaz bir abim, bir yakınım , bir akrabam çıkmış da yaşamından
ve kendisinden hayıflanıyor, hatta değiştiremediği benliğine kızıyordu, ben
izliyordum. O kadar yakın, o kadar bizden.. Bizde nedense son dönem önde gelen
komedyenlerin kendisinden rol çalması ve saygı duruşuna geçmesi sonrası kıymeti
artmış, artmış kelimesi yanlış oldu, bir pırlanta değerindeki sanatçımız olan
Sadri Alışık’ın değeri böylelikle fark edilmiştir. Yer aldığı tüm sinema
filmleri ya da projeler diyelim, oyunculuk sanatını icra edeceği tüm mecralarda
o sahneyi alıp götürmenin ne demek olduğunu , ses tonunu, bakışlarındaki hüznü
ya da sevincindeki mutluluk zerrelerini nasıl üzerimize saçmış ki hala
özellikle açıp izlediğim filmleri dışında da bir Sadri Alışık filmini ne zaman
görsem asla es geçmem, sonuna kadar izlerim.
Pek çok filmi
bence tekrar tekrar izlenir nitelikte ya da belki büyük usta o filmde yer
aldığı için durum böyle bilemeyeceğim. Ama Ah Güzel İstanbul’daki o naiflik
duygusu , o dış ses olarak hikayeyi Haşmet’ten dinlememiz yok mu , insanı
yerine çiviliyor ve artık o dünyaya doğru yolculuk başlıyor ; Haşmet
İbriktaroğlu hikayesini filmin açılışı ile bizlere anlatmaya başlıyor, pek
haşmetli aileden kala kala elinde bir profesyonel fotoğraf makinesi ile evvelce
sahibi olduğu köşkün bahçesinde bir gece kondu
kalan, gündüzleri fotoğraf makinesi ile semtinde geneli ‘İstanbul Hatırası’ perdesi önünde
resimler çekerek , akşamları meyhanenin yolunu tutan, sigarasını cebinden eksik
etmeyen , ‘hem Sipahi , hem de günde 2 paket’ diye hayıflanarak yaşamını bu
eksende sürdüren bir miskindir Haşmet. Miskin dediysek bu yaşam tarzına bir
atıftır, aslında pek kültürlü bir adamdır ve peşinde tüm olumsuz özelliklerine
rağmen pek çok kadın dolanmaktadır, ama Haşmet bu , hepsine kendince bir
açıklama getirir ; biri esnaf kızıdır, sıkıya gelemez, birinin yaşı geçkindir,
biri okumuş tahsilli kadındır derken hepsine bir bahane bulur. Bu yaşamdan
vazgeçiş ve sevgililik – evlilik de dahil her olgunun Haşmet’e zahmetli ve zor
gelmesi şimdi biraz makul olabilir ama filmin çekildiği dönem için gerçekten
bir miskinliktir.
Derken bir gün
Ayşe çıkagelir, artizlik ..! resimler çektirmek üzere Haşmet’i bulur, daha
doğrusu yolda gördüğü ilk fotoğrafçıda artistlik resimler çektirmeyi talep
eder. Haşmet talepkar ve gözü pek Ayşe’nin konuşmalarından onun da meşhur olmak için evden kaçıp İstanbul’a gelen güruhtan olduğunu hemen
kavrar. Kıza yardım etmek için hikayesini sorar ve film böylece başlar ; Ayşe
ve Haşmet birçok olay yaşarlar, Haşmet her seferinde Ayşe’nin başına kötü bir
iş gelmesin diye ona destek olur, Ayşe ise başına ne gelecek olursa olsun
amacına ulaşmak için her yolu denemektedir.
Ayşe’nin atladığı önemli gerçek ise
onun herhangi bir sanat dalı için alt yapısının ve yeterliliğinin olmaması ve
şöhretin sabun köpüğü misali akıp gitmemesi için bu vasıflara sahip olunması
gerekliliğidir. Kalanı, içinde bolca rezillik barındıran bir nevi ‘Pazar’
anlayışından başka bir şey değildir.
Ayşe bunları
anladığı vakit kendini sığınacağı tek güvenli liman olan Haşmet’in yanında
bulur ve olabilecek tüm ihtimallere bir kulp bulan , reddeden Haşmet ,
kendisinden yaşça küçük bu havai kız için kafasındaki tüm olmazları bir çırpıda
yok eder, onu yıllardır hasretini çektiği sevgilisi olarak bağrına basar.Buna
da aşkın insan üzerindeki etkisi diyebilir miyiz, deriz herhalde..
Atıf Yılmaz’ın
filmleri içinde nevi şahsına münhasır bir film olarak kendi tarzını belirleyen
ve diğerlerinden bariz bir fark ile ayrılan nadide bir filmdir Ah Güzel
İstanbul. Sadri Alışık dışında ‘Ayşe' rolü ile Ayla Algan’ın müzik ve tiyatrodan sonra sinemadaki başarısı, filmin
çekildiği yıllarda yirmili yaşlarda olmasına rağmen ortalamanın çok üstündedir,
Sadri Alışık ile uyumu mükemmeldir.
'Zavallı çocuk, cahil kafacığını çürük ümitlerle doldurmuşlar. Eee naparsın? Aşağılık mecmualar, kötü filmler, pis efsaneler.. Ah ihtiyar medeniyet..! Çocuklarına sağlam, yepyeni bir dünya kurmaktan bunca aciz misin? Bizi yabancı diyarlardan getirttiğin süslü yalanlarla mı besleyeceksin?'
-
Toplumumuzda
yozlaşmanın bariz öne çıktığı, batılılaşmanın her zaman ki gibi yanlış
algılanıp değerlerimizin törpülenmeye başladığı dönemin sağlam bir eleştirisidir,aynı
zamanda ‘erkek otoritesinin kurtarıcı olarak kullanıldığı ve olumlandığı ‘ bir
anlatımı vardır. (Ama buradaki erkek otoritesi Sadri Alışık olduğu için biz onu
bağrımıza basarız. )
Ah Güzel
İstanbul, arka plandaki İstanbul’a has olan her şey ile – yalılar, camiiler, boğaz manzarası & vapurlar – İstanbul için yapılmış
güzellemelerin en değerlisidir. İzlemeyenler
mutlaka ve mutlaka ilk fırsatta bu fazlasıyla tanıdık ve bizden hikaye
ile tanışmalılar.. Filmin sonundan bir replik ile bitirelim ;
- Ne yapacağız şimdi ?
- Korkma ; yaşıyoruz , iki kişiyiz ve birbirimizi seviyoruz.. Dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur..
-
Yorumlar
Yorum Gönder